Tatil Notları

EDİRNE(Aralık-2010)


Geçtiğimiz yazın notlarını aktarmaya devam edeceğim. Onun yanı sıra arada arkadaşlarımla yaptığımız gezilerden de notlar aktaracağım.
Aralığın ilk haftasında Edirne'ye günübirlik bir gezi yaptık. Çok keyifli, güzel bir gün geçirdik. Günler kısa olduğu için Karaağaç'a geçip, Lozan Anıtı'nı  ve tarihi Tren Garı'nı göremedik ama onun yerine Avrupa müze ödülü almış olan Darşşifa Sağlık Müzesine gittik, mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer, görevlileri de  son derece kibar ve yardımcı. Selimiye, 3 Şerefeli Cami ve  Eski Camiden sonra Edirne'nin meşhur ciğerini ciğerci Niyazi Usta'da yedik (ufak tefek aksaklıkların dışında ciğer çok güzeldi.) Ama ne yazık ki fotoğraflayamadım. Yanında sunulan acı biber ve soğan çok acı olduğundan yiyemedik. Peynir ve badem ezmelerimizi almadan dönemezdik. Büyük usta Mimar Sinan'ın muhteşem eserlerine hayran kaldık. Ve Edirne'den ayrılmadan önce meriç nehrinin kenarında akşam çaylarımızı yudumlayıp,  kurabiyelerimizi atıştırdıktan sonra aracımız içinde eğlenerek, İstanbul'a geri döndük. Yeni gezilerde görüşmek dileğiyle vedalaştık.
ANTALYA(Kurbanbayramı-2010)


Dini bayramlarımızdan Mübarek Kurban bayramını da güzel anılarla geride bırakırken, daha nice güzel bayramlara diyorum arkadaşlar. Bu bayram tatilinden, pek çok tarifle geri döndüm. Her n e kadar dini vecibeleri yerine getiriyor isekte çok güzel manzaralarla karşılaşmadığımızdan eşimle ben neredeyse vejeteryan olacaktık. Bayramın ilk günü çok korkunç anılarla dolu oldu ama daha sonraki günlerde aile büyüklerini ziyaretler, havanın güzelliği sayesinde piknikler, güzel sofralar, gülen yüzler ve uzun zamandır görülmeyen eşi dostu görmek ve dolu dolu zaman geçirmek çok güzeldi. Beni en çok mutlu eden ise yıllardır yapmak isteyip ama cesaret edemediğim baklava, su böreği ve midye tatlısını öğrenme fırsatımın olmasıydı. Zehra annemin bu konudaki beceri ve bilgisi yadsınamaz. Çok da güzel öğretir. Bayramda Antalya'daydık. Biraz erken gittik, bu da bana bu güzellikleri öğrenme fırsatı verdi. Yorucu ama çok zevkli. İlk partide baklavalar ve midye tatlısı yapıldı. Sonra annem midye tatlısını bende öğrenseydim keşke deyince, sadece midye tatlısı ile olur mu? elimiz değmişken bir tepsi de su böreği yapalım diye yola çıktık. 5 saatlik bir çalışmanın sonunda 4 tepsi su böreği, 3 tepsi kadar da midye tatlısı yapılmıştı. Su böreğinin yufkalarını iki anneler açtılar bende sulu kısmını hallettim. 3 elden olunca rahatça yapabildik.
KUŞADASI(Haziran-Ağustos 2010)

Deniz kenarında yaşamak, o mis gibi iyot kokusunu içinize çekmek ne büyük bir keyiftir. Hele de denizin üzerinde bir teknenin içinde yaşıyorsanız ayrı bir keyif alırsınız yaşamdan. Bazılarına garip gelebilir, teknede yaşanır mı diyebilirler. Günlük hayatımızda hep büyük, geniş evlerde oturmaya alıştığımızdan tekneler küçük, kısıtlayıcı, hareket alanı dar mekanlar olarak düşünülebilir. Ancak hiç de düşünüldüğü gibi değil. Hatta teknede yaşam, evde yaşamaktan daha kolay ve üstüne üstlük keyifli de. Bu yaz biz de böyle bir keyif yaşadık. Canım hiç gelmek istemedi eve. Ama ne yapalım ki çocukların okulları vs. dönmemizi gerektiriyordu, döndük. Ama gelecekte yaz, kış teknede ve özellikle ege kıyılarında yaşamak en büyük keyif olacak bizim için. Zorlukları da var ama denizi ve teknede yaşamı seviyorsanız, bu zorlukları bertaraf etmek daha kolay hale geliyor. Bazen canı sıkılmış çocuk sesleri yükselse de tekneden, sorunları çabuk aştık. Bu yazı Kuşadası’nda teknede geçirdik. Deniz, güneş ve Kuşadası pazarlarının tadına doyamadım. Her seferinde iki, üç çeşit bir şeyler almak için gittiğim pazardan kollarım sarkmış vaziyette geriye dönüyordum. Ben pazara gideceğimi söylediğimde bizimkiler eyvah yine annem otları toplayıp gelecek diyorlardı. Teknede sıcağında etkisiyle sebzeleri çok uzun süre taze tutmak mümkün olmadığından hemen pişirip tüketmeniz gerekiyor. Üst üste sebze yemek çocuklara fazla gelebiliyor tabi. Kuşadası’nda pazara gidip de köylülerin bahçelerinde yetiştirdikleri o güzelim Sakız Kabaklarını, Tombul Kara Kabakları, Semizotlarını, Deniz Börülcesi, Körpecik Taze Fasulyesi ve hele hele İstanbul’da bulmanız neredeyse imkansız olan Kabak Çiçeğini bulurda almaz mıyım. Alır da pişirmez miyim. Yaz boyunca yazmak mümkün olmadığından bu güne kaldı.

Popüler Yayınlar